Eylem
dokunmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi dokunur) -ur
- nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, el sürmek, temas etmek
- Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk. – A. Haşim
- karıştırmak
- Bu kâğıtlara kimse dokunmasın.
- almak, kullanmak, el sürmek
- Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu. – N. Araz
- sağlığını bozmak
- Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu.
- insanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak
- Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum. – R. N. Güntekin
- ilişkin, ilgili olmak, değinmek
- Eğitim konusuna dokunan bir yazı.
- hafifçe değmek
- Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor.
- onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum >ortaya çıkmak
- tedirgin etmek, sataşmak
- Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı. – S. F. Abasıyanık
(Visited 79 times, 1 visits today)